Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

yüzü olmamak

  • 1 yüzü olmamak

    not to dare, not to have the face to

    İngilizce Sözlük Türkçe > yüzü olmamak

  • 2 yüz

    yüz1 hundert; Hundert f;
    yüzler Hunderte pl;
    yüzlerce Hunderte von;
    yüz numara WC n (00);
    yüz2
    1. subst Gesicht n; Oberfläche f; Vorderseite f, Front f (eines Gebäudes); Seite f, Abhang m (eines Berges); rechte Seite (eines Stoffes); rechts (stricken);
    yüz akıyla ehrenvoll;
    -den yüz bulmak abw verwöhnt werden;
    -den yüz çevirmek fig jemandem die kalte Schulter zeigen; sich abwenden von D;
    yüz göstermek auftreten, sich zeigen; (jemandem) zugetan sein;
    -le yüz göz olmak abw auf vertrautem Fuße stehen mit, seinen Ansehen verlieren bei;
    yüz kızartıcı schändlich, schmachvoll;
    -e yüz tutmak nahe daran sein zu (+ inf), nahe sein D;
    -e yüz vermek abw jemanden verwöhnen;
    yüz yüze gelmek sich (plötzlich) gegenüberstehen; einander begegnen;
    yüze gülmek katzenfreundlich sein; freundlich wirken;
    rahat usw yüzü görmek endlich Ruhe usw haben;
    -in yüzü gözü açılmak frech werden; wieder sauber usw sein;
    yüzü kara mit Schande bedeckt;
    -in yüzü kızarmak schamrot werden;
    -in -e yüzü olmamak sich nicht trauen, zu …; nicht aushalten können A;
    -in yüzü suyu hürmetine zum ehrenden Andenken an A;
    -meye yüzü tutmamak sich nicht trauen (etwas zu fordern);
    yüzü yumuşak nachgiebig, weichherzig;
    yüzünden kan damlıyor fig er ( oder sie) ist das blühende Leben;
    yüzüne bakılır ganz hübsch;
    yüzüne bakılmaz sehr unschön;
    -in yüzüne bakmamak jemanden nicht mehr sehen wollen; jemanden absichtlich übersehen; fig jemanden schneiden;
    -i -in yüzüne vurmak (oder çarpmak) (jemandem) seinen Fehler vorhalten, jemandem Vorwürfe machen;
    -in yüzünü ağartmak jemanden mit Stolz erfüllen;
    yüzünü kara çıkarmak jemanden schmähen, besudeln;
    -den yüzünün akıyla çıkmak sich ehrenvoll aus der Affäre ziehen, sich (D) zu helfen wissen
    2. postp bu yüzden deswegen, aus diesem misslichen Grund;
    -in yüzünden wegen G, aus D (negativ);
    benim yüzümden meinetwegen, durch meine Schuld;
    dikkatsizlik yüzünden aus Unvorsichtigkeit;
    kar yüzünden der Schneefälle wegen, durch Schnee(fall)

    Türkçe-Almanca sözlük > yüz

  • 3 быть

    olmak,
    bulunmak; -imek,
    olmak
    * * *
    1) врз olmak; bulunmak

    де́ньги есть — para var

    де́нег не́ было — para yoktu

    бы́ли б де́ньги! — yeter ki para olsun!

    у него́ таки́х де́нег никогда́ не́ было — onun bu kadar parası olmadı hiç

    у неё не́ было дете́й — çocuğu olmamıştı / yoktu

    будь у неё де́ти... — çocuğu olsa(ydı)...

    будь то мужчи́на или женщи́на — erkek olsun, kadın olsun

    будь по-тво́ему — senin dediğin olsun

    сего́дня я был в лесу́ — bugün ormana gittim

    в час я был в лесу́ — (saat) birde ormanda idim / bulunuyordum

    в лесу́ я был то́лько час — ormanda ancak bir saat kaldım

    когда́ мы бы́ли в дере́вне,... — biz köyde iken / bulunduğumuz sırada...

    когда́ я был в ва́шем во́зрасте... — ben sizin yaşınızdayken...

    собра́ние бу́дет за́втра — toplantı yarın olacak / yapılacak

    бы́ли и таки́е слу́чаи — öyle olaylar da olmuştu / yer almıştı

    приходи́, в семь (часо́в) бу́ду до́ма — gel, yedide evdeyim

    2) (об одежде и т. п.)

    она́ была́ в костюме — tayyörünü giymişti

    он был в сапога́х — ayağında çizme vardı

    он был при ордена́х — (göğsüne) nişanlarını takmıştı

    кто э́то был? — kimdi o?

    он бу́дет врачо́м — doktor olacak, doktorluk yapacak

    он был просты́м учи́телем — sıradan bir öğretmendi

    он со́рок лет был учи́телем — kırk yıl öğretmenlik yaptı

    он был о́чень рад — çok memnundu / sevindi

    ра́дость его́ была́ недо́лгой — sevinci uzun sürmedi

    э́то пальто́ ей бу́дет у́зко — bu palto ona dar gelir

    ему́ бы́ло за со́рок — yaşı kırkı geçmişti, kırkını aşkındı

    бы́ло о́коло двух (часо́в) — saat ikiye geliyordu

    4) (приходить, приезжать) gelmek

    я бу́ду к ве́черу — akşama (doğru) gelirim

    во ско́лько мы бу́дем в го́роде? — şehre kaçta varırız / varacağız?

    бу́дем наде́яться, что... —...acağını umalım

    ты бу́дешь говори́ть / выступа́ть? — konuşacak mısın?

    ты бу́дешь говори́ть серьёзно?! — ciddi konuşacak mısın, konuşmayacak mısın?!

    ты у меня́ бу́дешь говори́ть! — konuşturacağım seni (ben)!

    я не бу́ду жа́ловаться — şikayet etmeyeceğim; şikayet edecek değilim ( не собираюсь)

    поко́я у вас не бу́дет — rahat yüzü görmezsiniz

    ••

    ну, была́ не была́! — haydi ne olacaksa!

    будь что бу́дет! — ne olursa olsun!

    отку́да ему бы́ло знать, что... ? —... nereden bilsindi / bilebilirdi?

    и к чему́ бы́ло ждать? — ne vardı bekleyecek?

    Вы отку́да бу́дете? — разг. Siz nereden oluyorsunuz?

    все там бу́дем — sonumuz kara toprak

    быть и́ли не быть — var olmak veya olmamak

    так бы́ло, так и бу́дет — böyle gelmiş, böyle gidecek

    Русско-турецкий словарь > быть

  • 4 уважение

    saygı,
    hürmet
    * * *
    с
    saygı, hürmet

    уваже́ние суверените́та — egemenliğe saygı (gösterme)

    (то́лько) из большо́го уваже́ния к кому-л.birinin yüzü suyu hürmetine

    по́льзоваться всео́бщим уваже́нием — herkes tarafından saygı görmek / sayılmak

    относи́ться к кому-л. к кому-л. без уваже́ния — birine saygısı olmamak / itibar etmemek, birini saymamak

    с уваже́нием (в конце письма)saygılarımla

    Русско-турецкий словарь > уважение

  • 5 el

    el s
    1. 1) Hand f
    \el \ele Hand in Hand
    \el çırpmak in die Hände klatschen
    bir şeye \el koymak etw beschlagnahmen [o einziehen], etw sicherstellen
    bir şeyi \el altından satmak etw unter der Hand verkaufen
    \elde etmek ( bir şeyi) erlangen/erreichen/bekommen; ( bir kimseyi) (für sich) gewinnen, erobern; ( kendi hizmetine almak) abwerben
    birini bir şey için \elde etmek jdn für etw gewinnen
    bir şeyi \elde tutmak etw besitzen
    \elden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund leben
    \elden çıkmak abhandenkommen
    bir şeyi \ele almak ( fig) etw in die Hand nehmen, etw anpacken, etw ergreifen; ( konuyu, sorunu) behandeln
    birini/kendini \ele vermek jdn/sich verraten
    \eli ayağı yatağa bağlı olmak ( fig) o ( fam) ans Bett gefesselt sein
    \eli dar(da) olmak ( fam) knapp bei Kasse sein
    \elim kolum bağlı ( fig) o ( fam) mir sind die Hände gebunden
    \elimde değil es liegt nicht in meiner Hand, ich kann nichts dafür
    \elinde olmak/olmamak etwas/nichts dafürkönnen
    \elinden geleni yapmak sein Bestes [o Bestmögliches] tun, sein Äußerstes tun, alles Menschenmögliche tun
    \elinden gelmek können
    \elinden gelmemek nicht anders können
    \elinden gelmiyormuş gibi yapma! stell dich nicht so ungeschickt an!
    \elinden iyi iş gelmek geschickt sein
    bir şeyi \eline almak etw in [o auf] die Hand nehmen
    birinin \eline su dökemez olmak ( fig) jdm nicht das Wasser reichen können
    bir şeyde \elini çabuk tutmak ( fam) mit etw schnell bei der Hand sein
    \elini kolunu sallaya sallaya mit leeren Händen
    birinin \elini sıkmak jdm die Hand schütteln [o drücken]
    bir şeyden \elini ayağını çekmek sich zurückziehen von etw
    \elini ayağını öpeyim ich flehe dich an
    birine \elini uzatmak jdm die Hand reichen
    bir \el bir \eli yıkar, iki \el bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die andere
    birinci/ikinci \elden aus erster/zweiter Hand
    çek \elini! Hände weg!
    sol/sağ \el(de) linke(r) /rechte(r) Hand
    \elle tutulur gözle görülür greifbar, handgreiflich; ( çok belirgin) deutlich erkennbar
    bu \el das liegt auf der Hand
    2) ( güç) Macht f
    \elinden geleni yapmak alles tun, was in seiner Macht steht, sein Bestes geben
    \elinden gelmek können
    \elinden gelmemek nicht anders können
    3) ( iskambilde)
    iyi bir \eli olmak ein gutes Blatt (auf der Hand) haben
    2. s
    1) ( yabancı) Fremde(r) f(m)
    \el için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein
    \el kazanıyla aş kaynatmak ( fig) sich mit fremden Federn schmücken
    2) ( ülke) Land nt; ( yurt) Heimat f
    3) ( halk) Volk nt
    4) ( reg) ( aşiret) Volksstamm m

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > el

  • 6 dünya

    1. the world, the earth. 2. the universe. 3. everyone, people. -da never in this world: Dünyada gitmem. I would not go for the whole world. - ahret kardeşim olsun. colloq. Let it be friendship only. - âlem colloq. everybody. -yı anlamak to understand life, be mature. -yı başına dar etmek /ın/ to make life unbearable for. - başına yıkılmak to be very miserable. -lar benim oldu. colloq. I felt on top of the world. - bir araya gelse even if everybody is opposed. -nın dört bucağı the four corners of the earth. - durdukça for ever and ever. -dan elini eteğini çekmek to cut oneself off from the world and worldly things. - evi marriage. - evine girmek to get married. -dan geçmek/-dan el çekmek to retire from the world, lose touch with life. -sından geçmek to lose one´s interest in life. -ya gelmek to be born, come into the world. -ya getirmek /ı/ to give birth to, bring into the world. - görüşü one´s general philosophy of life. -ya gözlerini açmak to be born, open one´s eyes to the world. -yı gözü görmemek to be so affected by something that one can´t think of anything else. - gözü ile görmek /ı/ to see (someone) before one dies. -ya gözlerini kapamak/yummak to die, pass away, close one´s eyes to the world. - güzeli 1. (person) of outstanding beauty. 2. Miss Universe. -dan haberi olmamak to be unaware of what is going on around one. -yı haram etmek /a/ to make life a living hell for (someone). -nın kaç bucak/köşe olduğunu anlamak/öğrenmek to learn by bitter experience. -nın kaç bucak olduğunu göstermek /a/ to give (someone) what he has coming to him. - kadar a whole lot. -ya kazık kakmak to live to a ripe old age. - kelamı worldly talk. - kelamı etmek to talk about worldly things. - kurulalıdan beri since the world began. - malı/nimeti wealth, possessions. - malı dünyada kalır. proverb You can´t take it with you. -lar (onun) olmak to be very happy. -nın öbür/bir ucu the far end of the world. -nın parası a lot of money. - penceresi colloq. the eyes. - (Peygamber) Süleyman´a bile kalmamış. proverb No man can live forever. -yı tozpembe görmek to see things through rose-colored glasses. -yı tutmak to spread far and wide. - varmış! colloq. How wonderful! (expression of relief). -nın yedi harikası Seven Wonders of the World. - yıkılsa umurunda değil. colloq. He doesn´t give a damn. - yüzü görmemek to be overwhelmed by circumstances. -yı zindan/zehir etmek /a/ to make life unbearable for. - zindan olmak /a/ to be in great distress.

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > dünya

  • 7 su

    ",-yu 1. water. 2. juice. 3. sap. 4. body of water; stream; river; lake; sea. 5. broth; gravy. 6. temper (of steel). 7. embroidery running pattern. (...) -larında about, around: saat altı sularında around six o´clock. elli sularında about fifty years old. - almak 1. to leak, admit water. 2. (for a boat) to leak, take in water. -yunu almak /ın/ to drain the water from (cooked vegetables). - arkı irrigation ditch. -da balık satmak to make an empty promise. - basmak /ı/ for water to flood (a place). - baskını flood. -yun başı 1. source, spring, fountain. 2. place from which one gains the greatest profits or benefits. 3. person who holds the greatest authority and bears the greatest responsibility. -yu baştan/başından kesmek to tackle a problem at its root. - birikintisi puddle. -da boğulmak to be drowned. -ya boğulmak to be flooded with water. - bölümü çizgisi geog. watershed, water parting. -yu bulandırmak to throw a monkey wrench into something that´s going well. - cenderesi hydraulic press. - çarpmak /a/ to give (one´s face) a quick, splashy wash. - çekmek 1. to draw water (from a well or cistern). 2. to absorb water. -yunu çekmek 1. for the liquid in (something being cooked) to boil away. 2. (for money) to be spent, run out. -yu çekilmiş değirmene dönmek 1. (for a place) to become as silent as a tomb, become like a morgue. 2. to become completely useless. -dan çıkmış balığa dönmek to be in a daze, not to know what to do or which way to turn. - değirmeni water mill. - dökmek to urinate, pass water, make water. - dökünmek to take a quick bath (by dousing oneself with water). -ya düşmek 1. to fail, come to nothing. 2. to fall into the water. - etmek/yapmak (for a ship) to leak, take in water. -dan geçirmek /ı/ 1. to wash (laundry) quickly and carelessly. 2. to rinse (laundry). - gibi 1. like water. 2. easily, smoothly. 3. fluently. - gibi akmak 1. (for time) to pass very quickly. 2. /a/ (for money) to be made by (a person or place) in great quantities. - gibi aziz ol! Thank you very much indeed (for bringing me water to drink)! - gibi bilmek /ı/ to know (something) perfectly, have (something) down pat. - gibi ezberlemek /ı/ to memorize (something) perfectly. - gibi gitmek (for money) to be spent like water. - gibi okumak /ı/ to read quickly and faultlessly. - gibi terlemek to sweat heavily. -yuna/-yunca gitmek /ın/ not to go counter to (someone); not to cross (someone), to comply with (someone´s) wishes. -yu görmeden paçaları sıvamak to count one´s chickens before they´re hatched. - (yüzü) görmemiş very dirty (face, hands). -ya göstermek /ı/ to give (something) a quick wash. - götürmez indisputable. - götürür yeri olmamak /ın/ for there to be nothing more to be said about (a matter). -ya götürür, susuz getirir. colloq. He´s a master hoodwinker. - içene yılan bile dokunmaz. proverb It´s wrong to attack a person while he´s drinking water, even if he is one´s enemy. - içinde easily, at least. - içinde kalmak to sweat heavily, sweat buckets. - içmek gibi very easy, as easy as taking candy from a baby. - kaçırmak 1. to leak. 2. slang to annoy, bother, give someone a headache. - kaldırmak (for something being cooked) to absorb water. - kapmak (for a wound) to get infected, fester. -lar kararmak to get dark (in the evening). - katılmamış real, in every sense of the word, through and through. -yu kesilmiş değirmene dönmek (for a place) to get quiet, for all noise (in a place) to cease. - kesimi naut. draft line; water line. -yu kesiyor. It´s so blunt it won´t cut anything (said of a knife). - kesmek to become very watery; to ooze a lot of water or juice. - kireci hydraulic lime. - korkusu hydrophobia, morbid dread of water. - koyuvermek 1. (for something) to ooze a lot of water (while being cooked). 2. slang to become impudent, overstep the mark, spoil the fun by going too far. - küçüğün, söz/sofra büyüğün. proverb At mealtime the children should be the ones who get water

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > su

См. также в других словарях:

  • yüzü olmamak — 1) (bir şeye) o şeye dayanamamak 2) (bir şeye) cüret ve cesareti olmamak, utanmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • başı yastık yüzü görmemek — yatağa yatıp uyumuş olmamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yüz — 1. is. 1) Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor. S. F. Abasıyanık 2) Yüzey, satıh Suyun yüzünde. 3) Kesici araçlarda ağız Bıçağın keskin yüzü. 4) Bir kumaşın… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dünya — is., gök b., Ar. dunyā 1) Güneşe yakınlık bakımından üçüncü gezegen, yer, yerküre, yer yuvarı, yer yuvarlağı, acun 2) Dış, çevre, ortam Biz dünyadan ayrı yaşarken dünya epey değişmiş. H. C. Yalçın 3) İnançları bir olan ülke veya insanlar… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • su — 1. is., yu Sutaşı 2. is., yu 1) Hidrojenle oksijenden oluşan, sıvı durumunda bulunan, renksiz, kokusuz, tatsız madde, ab Dere suyu tekmil çamur. Halk kuyu suyu içmek mecburiyetinde... R. N. Güntekin 2) Bu sıvıdan oluşan kitle, deniz, akarsu… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»